26 Şubat 2025 Çarşamba

Bebeğim,kaçıyorum...

 

Başka bir hesapta blog açtığımdan beri buraya gelmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki…Gelmediğimi fark ettiğim her gün;haneme, gelmediğime dair bir puan daha ekleniyor.Diğer blogta insanlara daha çabuk ulaşabildiğimi,daha çok okunduğumu, başka yazıları ve içerikleri daha rahat bir şekilde bulabildiğimi fark ettiğimden beri yazdığım yazıları paylaşmak konusundaki önceliğim orası oluyor. İlk bu bloğu açmış olmama rağmen diğerini daha çok sevdiğimi itiraf edeceğim.Demek ki ilk olmak daha çok sevilmeye yetmiyor, öncelik olmanı sağlamıyormuş.Tabii, orayı daha çok sevmem burayı sonsuza dek terk edip bırakacağım anlamına da gelmiyor. Yine yazacağım, yine geleceğim, orası ve burası arasında adımlarımı sabitleyeceğim. Artık bir anonim olmadığımdan ve yazdığım yazıları instagram hesabımda da paylaştığımdan, okuyan bazı insanlardan geri dönüş alıyorum.Bazılarının okuyacağını ise tahmin ediyorum. Kim olduğumu net bilmemelerine rağmen; gözlerinin önüne, avuçlarının içine benden bir şeyler döküyor olduğumu bilmek beni savunmasız hissettiriyor. Söz konusu duygularımı ve düşüncelerimi yabancılarla paylaşmak olduğunda bu kadar çekingen,kendi kabuğuna saklanmak isteyen biri olduğumu, olacağımı tahmin etmemiştim.Birilerinin aklımdan ve kalbimden geçenleri böylesine net bir şekilde görebilecek olması beni ürkütüyor. Sanki hepsini, kendimi sadece bana saklamak istiyorum.İçeri girmek isteyenler oluyor, kapımın önünde dikilenler, bekleyenler ve gidenler.Hiçbirine izin vermiyorum. Bir parçam denemek için ölüyor, bir parçamsa korkudan kalbi delicesine atan minik, savunmasız bir kuş misali kendini geri çekiyor.İki seçenek arasında gelip giderken sonunda, açmayacağımı bilmeme rağmen o kapıyı; belki bir ümit açarım düşüncesiyle doluyor, bir adım atmak için uzanıyorum. Yaklaştığım ve dokunmama ramak kalan ilk anda titreyen elimi geri çekiyorum, çekeceğimi biliyorum.Yapmama, gerçek olmasına sadece küçücük bir adım varken bir korku, bir his veya artık kendisi, adı her neyse ‘bir şey’ yapmama engel oluyor.Böyle olan, bir umutla başlayıp ‘yapamayacağım’ şeklinde biten bir çok an biliyorum. Artık ben de, onca başarısızlıktan ve yarım yamalak tamamlanmamış denemelerden sonra yapamayacağımı biliyorum, inanıyorum. Bir yanlışa bir doğrudan daha çok inandığımda, ipleri ve inançları öylesine sıkı tutan biriyim ki aksini söyleyen kimseye inanamıyorum,inanmıyorum.İçimden gelmediği sürece hiçbir söz beni onları bırakmaya ikna etmiyor.Bazense artık inanıp inanmadığımdan emin olamasam dahi inat etmişçesine bırakmıyorum. Olan olduktan sonra artık çok geç gibi geliyor.Bırakmak için, değiştirmek için, inanmak için, denemek için.Sadece beni daha derine, daha kötüsüne çekmesine izin veriyorum.Kendi kendini yiyip bitiren bir varlıkmışçasına sadece olmasına, gerçekleşmesine izin veriyorum. Bu şekilde iyi olmadığının, iyiye gidemeyeceğinin farkındayım. Bir şeyleri değiştirmek için var olanı yıkıp parçalamam gerek.Yine de korkumun ilk adımı atmasına, beni yutan bir balon gibi şişip büyümesine engel olamıyorum. Ah sadece, belki tek bir seferliğine ,en azından şimdilik, içimden gelen hiçbir sesi ve korkuyu dinlemeksizin kendi bildiğimi, asıl istediğimi yapabilsem.Keşke daha fazla duymasam zihnimi çıldırtacak düşünceleri, tıpkı bana başka bir çıkış yolu da olduğunu gösteren kişilerin sözünü dinlemeyip, es geçtiğim gibi.

 

Not: Bu yazıyı yazarken TheWeeknd’dan ‘The Abyss’ şarkısını dinledim.Mükemmel bir şarkı, kesinlikle tavsiye ederim. ^^

2 yorum:

  1. Bence pes etmemek gerekiyor hayat kısa ve istediğini yaşamak gerekir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat gerçekten çok kısa. Ve denemeden pes etmek kaybedeceğini bile bile kumar oynamak.

      Sil

Bebeğim,kaçıyorum...

  Başka bir hesapta blog açtığımdan beri buraya gelmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki…Gelmediğimi fark ettiğim her gün;haneme, gelmediğime da...