20 Ocak 2024 Cumartesi

Merhaba, yeniden.

 


     Aslında düşününce 2023'e son bir yazıyla veda etmek epey güzel olurmuş ancak gündelik hayat telaşı nedeniyle buna oldukça geç kalmış bulunuyorum. O zaman 2024'ün ilk blog yazısıyla bir merhaba diyebilirim değil mi? Neden olmasın? İçeriği dolu olan veya herhangi bir kitabı, diziyi veyahut bir düşünceyi eleştireceğim, hakkında konuşacağım bir yazı olmayacak şu an oluşturduklarım. Serbest bir şekilde sevdiğim ve anlamlı bulduğum, kendim için anlamlı kıldığım şeylerden bahsetmek istiyorum. Bir kitapta, bir şarkıda, izlediğim bir filmin etkileyici bulduğum bir sahnesinde, yaşanılan bir anda ve fiziksel olarak en basitinden rüzgarın saçlarımı uçurmasında hep bir anlam buluyorum. Sanki yavaş çekimle izlenen bir film karesi gibi. Uçuşan toz tanelerini dikkatlice görmek, küçük varlıklarına şahit olmak, doğrusal şekilde yayılan güneş ışınlarını fark etmek...Detayları seviyorum. Detayların yarattığı dünyayı seviyorum. İnsan cansız olan bir şeyi nasıl bu kadar sevebilir bilmiyorum. İnsan, kendi yazdığı yazıyı, oluşturduğu hikaye karakterlerini, keşfettiği o şarkıyı nasıl bu kadar çok sevebilir? Nasıl bu kadar derin bağlanabilir? Birbirine sıkıca örülmüş kalın halatlar gibi... Kopmamak üzere atılmış ilmikler...O şarkıyı dinlediğinde, o yazıyı okuduğunda kalbinin üstünde ağırlaştığını hissettiğin his. Duygular; öfkeden, sevince değin insan varlığının kaçınılmaz parçası. Göremediğimiz, dokunamadığımız 'şeyler' nasıl bu kadar darmadağın veya tüm kırık, küçük parçalarını toplamış gibi sıkı hissettirebiliyor? Hissettiklerimizin temeli ve ham maddesi neyden oluşuyor? Saçlarının güzel olduğunu söylediğimde gülümseyen hocamın yüzünü hatırlıyorum, gözlerine iltifat ettiğim birinin beklenmedik tebessümünü de. Az biraz derinlemesine düşünüldüğünde, bir kelimeyi tekrarladığında anlamsızlaşmaası gibi hissettiriyor. Şarkılar mesela. Sesler, yükselen ve alçalan notalar, eşlik eden arka plan müzikleri... Şu an dinlediğim alternatif metal, rock, hard rock tarzında şarkılar (bence şaheserler) oluşturan 'thebandred' grubu; bu yazıyı yazarken bahsettiğim sevmenin ağırlığını kalbimin üstüne bırakıyor. Bir şarkısının sonuna eşlik eden piyano notaları, öfkeyi yansıtmakla bağdaştırdığım gürültüleri ve son derece anlamlı bulduğum sözleriyle, bana; gerçekten yaptıkları müziği sevdiğimi gösteriyor, hayranlığımı arttırıyor. Çok sevmek nasıl oluyor diye sorsalar tarif edemem ama sevdiğim şeyleri sonsuzluk içinde yapmaya devam etsem bile doyamayacağımı söyleyebilirim. Belki de tüm olay bağdaştırmakla ilgilidir, bir yapboz parçalarınından birbirinin boşluklarına uyanları yan yana getirmekle alakalıdır. Yarası yarana denk düşeni fark edersin mantığı gibi. Aynı yerden vurulmak, aynı yere vurulmak ve aynı yerde kavuşmak... Dünyanın bir ucundaki müzik grubunun yaptığı müzik kilometrelerce ötedeki bana ilaç oluyor, özel oluyor, 'ben' oluyor. Tıpkı dünyanın binbir çeşit yerindeki yazarların yazdığı eserlerin, okurlarına ilaç olması gibi. Yüzyıllar önce yaşamış alimlerin bilimi yol gösterici bir ışık tutması, filozofların yeni kuşaklarda düşüncenin, sorgulamanın tohumunu atması gibi... Çok uzakta olsak bile, farklı yaşamlarımız ve kültürlerimiz olsa bile, birbirimize hiç olmadığı kadar yakınız aslında. Birbirime hiç olmadığı kadar kenetlenmiş haldeyiz. Farklılıklara rağmen evrensel değerlerde; ,belki geçmişten geleceğe kalmış olan belki de yeni dönemde kendini göstermiş olan, buluşuyoruz, birleşiyoruz. Kelimelerde, seslerde, hissettiklerimizde, yaşadıklarımızda, gösterdiğimiz ve göstermediğimiz acılar ve yaralarda. İnsan olmanın getirdiği bir yerlerde, çıplak gözle göremediğimiz fakat kalbimizin üstüne ağırlık yapan sevgilerde... Aklıma gelen düşünceleri, biraz da müziğin götürdüğü şekilde belki konudan konuya atlayarak yazdım, emin olamıyorum. Emin olduğum tek bir şey varsa o da dinlediklerimi ne kadar çok hissettiğim, ne kadar çok sevdiğim. Gökyüzü, uzay, yıldızlar, ay; yazılar, kelimeler ve edebiyat insanlığın ortak noktası, ortak varlığı biliyorum. Ama herkese ait olanda; sadece kendimin göreceği, duyacağı ve bileceği bir anlam yaratmayı seviyorum. Bana 'ait' kılmayı seviyorum. Benim gökyüzüm, benim şarkım, benim sanatım... Ölüm hepsini ve her şeyi, tüm yaşanmışlıkları tamamıyla yok edecek mi yoksa onlara tekrardan kavuşmak için bir şans verecek mi bilmiyorum lakin eğer bir şans verecekse kalbime kazıdığım her şeyi ve herkesi yeniden kucaklamak istiyorum. Yaşanmışlıklara ve yıllanmış o izlere tekrar dokunmak istiyorum. Eğer bana verilen vakit yaşlı bir kadın olduğumu gördüğüm zamana kadar sürecekse 'benim' olanları o vaktin sonuna ve sonrasına kadar korumak istiyorum. Bedenim yok olacak olsa bile bir zamanlar bu dünyada herkes gibi vardım; hissettim, sevdim, korktum ve yaşamaya çalıştım. Bunların gerçek oluşu hiçbir zaman silinmeyecek, biliyorum. Eğer buraya kadar okuduysanız teşekkürlerimi sunmak istiyorum, bir sonraki kelimelerde görüşmek üzere ^^

 








Bebeğim,kaçıyorum...

  Başka bir hesapta blog açtığımdan beri buraya gelmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki…Gelmediğimi fark ettiğim her gün;haneme, gelmediğime da...